Bayır: İmamoğlu, halkın adayıdır

ABONE OL

CHP İzmir Milletvekili Tacettin Bayır; 'Yüksek Seçim Kurulu'nun İmamoğlu'na yaptığı hak gaspıdır. İmamoğlu artık CHP'nin adayı değil tüm mağdurların adayıdır' dedi.

Yüksek Seçim Kurulu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini yenileme kararının ardından CHP, 115 milletvekilini İstanbul’da görevlendirdi. Yapılan görevlendirme sonrasında Silivri ilçesinden CHP İzmir Milletvekili Tacettin Bayır sorumlu oldu. İlçedeki saha çalışmalarını başlatan Bayır, CHP Silivri İlçe Başkanı Suna Göçengil ile birlikte Yaz Dostum Haber Sitesi Sahibi Batuhan Güçlü ile buluştu.   

 

Ülke içindeki ekonomik durum hakkında değerlendirmeler yaparak, 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimleri ile ilgili açıklamalarda bulunan Bayır, “Ben kendi adıma şuna inanıyorum; tüm siyasi partiler olmak üzere Türkiye’de yaşayan tüm insanlar hepimiz aynı geminin içerisindeyiz. Bu gemi içerisinde barış ve kardeşlik türküleri söyleyerek yol almak varken, gemiyi batırmanın anlamı yok. İnsanı birbirinden ayıran ve ötekileştiren bir dilin bu ülkeye faydası yok. İmamoğlu siyasi üsluba yeni çizgi açtı. Seçimi Silivri’de büyük bir oy oranıyla kazanan İmamoğlu’nun 23 Haziran’da da ilçede oy farkını %10 daha arttıracağını düşünüyorum” dedi.

 

“SİLİVRİ’DE İZMİR’E BENZİYOR”

 

Bayır ilk olarak kendisinden bahsederek şunları kaydetti: “Ben doğma büyüme İzmirliyim. Güzelbaş’ta ikamet ediyorum. Burada da çağdaş, laik ve güler yüzlü insanlar var. Silivri’de İzmir’e çok benziyor. O yüzden buraya geldiğimde pek yabancılık çekmedim diyebilirim. Güzelbaş’ta aynı bu şekilde bir sahil kasabasıdır. Silivri’de hoş ve şirin bir yer.

 

“MEYVE VEREN AĞACI TAŞLARLAR”

 

Tabi ki her ilçedeki siyasi partilerde olduğu gibi, bir takım çekişmeler beklenti içerisinde olan insanların ufak tefek çamur atma gibi davranışları olur. Burada da siyaseten bir beklentisi olan, hızla bir yere gelmek isteyen insanlar genelde meyve veren ağacı taşlarlar. Bunlarda olacaktır elbette… Ben şimdi bakıyorum birkaç gündür yazılıp çiziliyor bazı şeyler. Kimisi de bana mesaj atıyor. Ama tabi siyaseten biz eski olduğumuz için, her söyleneni kâle almam. Toplumu dikkatle gözlemleyip sorgularım.

 

“İKTİDARIN ÖTEKİLEŞTİREN TAVRI HİÇ DOĞRU DEĞİL”

 

Çoğu zaman kendimi tanıtmadan ve Milletvekili olduğumu söylemeden esnaf ziyaretlerinde bulunuyorum. Sade bir vatandaş gibi sohbet ediyoruz ama gerçekten bugünkü 17 yıldır ülkeyi yöneten iktidarın ayrıştıran ve ötekileştiren tavrı hiç doğru değil.. Ben 2 torun sahibiyim. Dedelerinin siyaset yaptığını biliyorlar. Onlara, televizyonda birileri çıktığı zaman kapatın televizyonu diyorum. Çünkü siyasetçiyi kavga eden, bağıran ve insanlara hakaret eden birileri olarak tanısınlar istemiyorum. Çocuklarda böle bir algı olmasın. Aksi takdirde bu durumu önemsemezsek 20 sene sonra Türkiye’de siyaset yapacak adam bulamayız. Biz bu anlamda o dili kullanmıyoruz. O dili ret ediyoruz.

 

“HEPİMİZ AYNI GEMİDEYİZ”

 

Tüm siyasi partiler olmak üzere Türkiye’de yaşayan tüm insanlar hepimiz aynı geminin içerisindeyiz demiştim ya biraz önce. Yani öle büyük gemi düşünün ki içinde A, B, C partisi olan herkesten insanlar var. Bu gemi içerisinde barış ve kardeşlik türküleri söyleyerek yol almak varken, gemiyi batırmanın anlamı yok. Çünkü, o gemi batarsa yukarıdaki A partililere can simidi atıp da C partililer ölsün demez. Gemideki herkes ölür. Dolayısıyla bu gemiyi hep birlikte yüzdürmeliyiz. Siyasi parti farkı gözetmeksizin.

 

“SİYASETÇİ SORUN YAŞATAN DEĞİL, SORUNLARA ÇÖZÜM ÜRETEN KİŞİDİR”

 

Ekonomik anlamda şu anda, ülkenin çok rahat bir yaşam içerisinde olduğunu söyleyemeyiz. Beni arayan her arkadaşa telefonumu açıyorum. Kayıtlı olsun veya olmasın. İzmir’de CHP İl Başkanlığı yaptığım süreçten beri böyleyim.  Samimi söylüyorum belki de günde 15-20 arkadaş beni arıyor. Hatta geçen bir tane 50 yaş üzeri bir bayan beni aradı, gözü yaşlı ve titrek bir sesle ‘Sayın milletvekilim eşim, 20 yıldır aynı paltoyu giyiyor. Bende 5 yıl aynı ayakkabıyı giydim. Dişimizden tırnağımızdan arttırdık, çocuğumuzu üniversite okuttuk ve mezun oldu. Zannediyorduk ki çocuğumuz üniversiteyi bitirdiğinde işi hazır olacak. Oysaki çocuğumuz 3 yıldır evde yatıyor. Çocuğumuza iş bulur musunuz?’ dedi. Bu konudaki talepler çok sık geliyor. Gerçekten bugün ülkenin en büyük problemi işsizlik sorunudur. Şimdi insanların cebinde parası olmaması beraberinde neyi getiriyor? Doğal olarak insanların mutsuz olmalarına neden oluyor. Bir de siyasiler bu şekilde olumsuz konuşmaya başlarsa o zamanda insanlar daha da çok üzülüyorlar. Oysa siyasetçi sorun yaratan değil, sorunlara çözüm üreten kişidir. Çünkü halk siyasetçiyi TBMM’ye git mecliste benim sesim ve kulağım ol diye gönderiyor. Toplumda o beklenti içerisindedir.

 

“İMAMOĞLU, SİYASİ USLUBA YENİ BİR ÇİZGİ AÇTI”

 

Şimdi o ayrımcı ve ötekileştiren bir dilin bu ülkede kimseye faydası yok. Bizde diyoruz ki bu tavırları bırakalım. Bütünleştirici ve birleştirici bir dil kullanalım. Bugünde gündemimizde olduğu için bunu en güzel yapan insan bence İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayımız Ekrem İmamoğlu’dur. Yani siyasi usluba yeni bir çizgi açtı diyebilirim. İmamoğlu, bir siyasetçinin nasıl olması gerektiği ve kendinden farklı düşünen insanlara nasıl davranılması gerektiği konusunda çok güzel bir örnektir.  

 

“BİZİM GİDECEK BAŞKA VATAN TOPRAĞIMIZ YOK”

 

Farklı düşünebiliriz ama birbirimize sevgiyle gülümseyerek selam vermeliyiz. Çünkü bizim gidecek başka vatan topraklarımız yok. Biz bu ülkede yaşıyoruz. Bu kentte yaşıyoruz. Birlik ve beraberlik içerisinde bayrağımızın altında… Cumhuriyet ilkeleriyle ve Mustafa Kemal Atatürk’ün çizgisinde… Hep birlikte yaşamak varken, niye tartışıp kavga edelim? Neden birbirimize hakaret edelim? Neden birbirimize ‘Bana oy vermeyen teröristtir’ cümlesini kullanalım?

 

“İMAMOĞLU’NA HAK GASPI YAPILDI”

 

Ben Binali Yıldırım’ı İzmir’deki adaylığından biliyorum. Hala İzmir Milletvekili benim gibi kendisi de… Biraz heyecanlı bir arkadaşımız. Başarılar diliyoruz kendisine… Ama İstanbul seçimini yaptı. Bu seçimler bitti. Bu seçimleri Sayın İmamoğlu kazandı. Ben işimi gücümü bırakıp 17 gün İstanbul’da sandık başında oy saydım. Beyoğlu’nda görevliydim. Alttan saydık olmadı. Sağdan saydılar olmadı. Soldan saydık olmadı. Yukarıdan da saydık yine olmadı. Aynı sandığı 4 defa sayınca sonuç değişir mi? Değişmez. Kazanmış İmamoğlu bunu… Bence gerçekten ciddi bir hak gaspı oldu. Kazandığı halde mazbatasını elinden aldılar.

 

“BARIŞ VE KARDEŞLİK İÇERİSİNDE BU SEÇİMİ YAPACAĞIZ”

 

Şimdi yeni bir seçime gidiyoruz. Hayırlısı olsun. Yine barış ve kardeşlik içerisinde biz bu seçimi kavgasız, gürültüsüz yapacağız. Benim kanaatimce sokaktan aldığım mesaj, Silivri’de de böyle olacağı yönünde… Hatta bu sefer insanlar ‘Biz oyumuzu İmamoğlu’na vereceğiz’ diyorlar. Affedersiniz daha önce oyunuzu siz kime verdiniz diye soruyorum. ‘Daha önce Binali’ye oyumuzu vermiştik’ diyorlar. Peki bu sefer neden İmamoğlu? diye sorduğum da ‘İmamoğlu’na haksızlık yapıldı’ cevabını veriyorlar. Yani İmamoğlu’na yapılan haksızlığın, mağduriyetin toplum da farkında...

 

“HERKES İSTEDİĞİ GÖRÜŞE SAHİP OLABİLİR”

 

Kim olursa olsun senden olmayabilir. Farklı bir siyasi görüşe sahip olabilir. Ama adam seçimi kazandı. Bu hak gaspıdır. Ekrem İmamoğlu, partililik kimliğini öne çıkarmıyor. İmamoğlu, artık CHP’nin adayı değil, halkın adayı konumuna geldi. Bunu nasıl kazandı? Bence halka olan sempatisiyle kazandı. Yani kendi partisi olan CHP’nin yanı sıra İYİ Parti, MHP ve AK Partililere de eşit davranıyor. Herkesi kucaklıyor. Herkesin evine iftara gidiyor. Ayırt etmiyor. ‘Seçilirsem de ayırt etmeyeceğim’ diyor. Çok doğru bir şey… Bizim genel prensiplerimizde seçilmiş bir belediye başkanı il veya ilçe sınırları içerisinde herkese hizmet götürmek zorundadır. Seçilmiş belediye başkanı, ben CHP’liyim veya ben AK Partiliyim diyerek diğerlerinin çöpünü toplamamazlık, suyunu vermemezlik edemez. Eşit davranmak zorundadır. Yani particilik artık bitmiştir. Seçildikten sonra o parti rozeti kenara kalkar.

 

“BİZ DEMOKRASİDEN YANAYIZ”

 

Türkiye’de ülkenin en üst koltuğunda oturan Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir siyasi partinin genel başkanıdır. Şimdi kendisi bir çalışmaya çıkıyor. Ama hangi sıfatla çıkıyor? Seçim çalışmalarında mitingler yapıyor. Bir siyasi partinin genel sıfatıyla mı çıkıyor? Yoksa Cumhurbaşkanı sıfatıyla mı? İnsanların kafası karışıyor. Biz bugüne kadar o beyefendiye de oy veren arkadaşlarımıza saygı duyuyoruz. Herkes bir yere oy verecek diye bir kural yok. Geçmişte o arkadaşın ülkeye iyi hizmet edeceğini düşünmüşler ki vatandaş oylarını vermiş… 17 yıldır iktidarda bu arkadaşlar. 3 kez seçim almışlar. Biz demokrasiden yanayız. Nasıl biz kabul ediyorsak, AK Parti seçimi kazandı diye, onlarda kabul etmek zorunda. Demokrasinin gereği bu… Sen daha çok çalış sen iktidar ol. Onlar muhalefete düşsünler. Biz böyle düşünüyoruz. Biz işimizi doğru yapmaya çalışıyoruz.

 

“SÖZ KONUSU ÜLKE MESELESİ İSE DESTEK VERİYORUZ”

 

Aslında böyle baktığınız zaman Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin en önemli özelliği nedir biliyor musunuz? Yasalar meclise çıkmadan önce komisyonlara gelir. Komisyonlarda da bütün siyasi partilerin temsilcileri yer alır. Örneğin ben; 3. Dönem Milletvekili olarak, sanayi ticaret enerji komisyonunda 4 yıldır görev yapıyorum. 6 bakanla çalıştım şu ana kadar. Orada alacağımız her kararda AK Parti, CHP, MHP, İYİ Parti ve HDP’li arkadaşlarda fikirlerini söylerler. Ortak noktayı bulmaya çalışırız. Oradaki mantık şudur; hepimiz aynı geminin içindeyiz. Bu ülke adına doğru bir şey yapmalıyız. Dış politikada, ekonomide, eğitimde, sanayide her konuda doğruyu bulmaya çalışıyoruz. Ortak noktalarda anlaştığımız da yasa meclise iner. Biz birçok konuda destek verdiğimiz gibi yapılan oylamalarda özellikle terörle mücadele ve dış politika gibi konular AK Parti’nin getirdiği kanun tekliflerine ‘Evet’ dedik. Neden? Çünkü artık o memleket meselesi, orada artık particilik yok. Söz konusu ülke meselesi ise buna destek vereceksin. Bunu yapıyoruz biz.

 

“EMEKLİDE YAŞA TAKILANLAR ZOR DURUMDA”

 

İtiraz ettiğimiz noktalar var mı? Evet var. Adam mağdur. Emeklilikte yaşa takılmış, yıllardır bir yasa haklarını alamıyor. Bizde bununla ilgili devamlı meclise soru önergesi halinde konunun gündeme alınması konusunda teklifte bulunuyoruz. Ama ne yazık ki o konu erteleniyor. Bir türlü gündeme almak istemiyorlar. Emeklide yaşa takılan insanlar gerçekten zor durumda… 

 

“VATANDAŞ ONUN GİBİ YAŞARSAN SENİ DİNLER”

 

Mağduriyetleri nasıl gideririz? Bence biraz ülke olarak tasarruf yapmalıyız. Kendimi de işin içine katarak söylüyorum; biz seçilmişler olarak yaşam tarzımıza dikkat etmeliyiz. Yani siz vatandaşa kemer sık kardeşim diyorsanız, kendi harcamalarına, yaşam tarzına, bindiğin arabaya, uçağa, saraya dikkat edeceksin. Vatandaş gibi yaşarsan, seni dinler. Eğer sen onun gibi yaşamaz, tasarruf yapmazsan olmaz.

 

“MUTFAKTA YANGIN VAR!”

 

Bizim çocukluğumuzda yerli malı gibi tasarruf haftalarımız vardı. Şimdilerde unutuldu gitti. Bence gün, artık tasarruf yapma günüdür. Gün halka örnek olacak, davranışları gösterme günüdür. Çünkü hayatından memnun bir tek kesim bile kalmadı. Emekli memnun değil…  Asgari ücretle çalışan memnun değil… Çiftçi memnun değil… Öğrenci memnun değil… Köylü memnun değil… Hayatından memnun bir tek kişi bile yok. Herkes mutsuz. Neden insanların yüzü gülmüyor?  Çünkü kafalarında ‘Akşam evdeki tencerede 3 tane çocuğuma, 3 tane patates kaynata bilecek miyim?’ sorusu var. Gidiyor manavdan 3 tane patateste alamıyor. 2 tane alıyor. Bu sefer 2 tane patatesi çocuklarına pay etmek zorunda kalıyor. Yani mutfakta yangın var! İnsanlar geçinemiyor.

 

“EKONOMİK KRİZİ AŞMAMIZ GEREKİYOR”

 

Bizim gidecek başka vatan toprağımız yok, biz bu ülkede yaşayacağız. Bu ülkede barış ve kardeşlik içerisinde terör olmadan yaşamak istiyorsak, bu ülkede bir kere ekonomik krizi aşmamız gerekiyor. İnsanların geçinmekte zorlandıkları her noktada biliyorsunuz ‘Aç köpek fırın deler’ diye bir ifade vardır. Hem hırsızlık çoğalır, hem ahlaki çöküntü başlar, hem de terör olayları boy gösterir. Eğer insanların yapabilecekleri bir işi, karınlarını da doyurabilecekleri bir gelir varsa o ülkede terör olmaz. Ama ne yazık ki açlık ve sefalet her geçen dönem artıyor. Bu gidişat iyi bir gidişat değil… Bunu değiştirmemiz lazım. A, B, C partisi diye ayırt etmeden söylüyorum; bunu da elbirliğiyle yapmamız lazım. Eğer diğer siyasi görüşteki arkadaşlar da bizim gibi düşünüyorsa, biz bu işi aşarız. Birlikte aşmalıyız zaten. Bir tarafın isteği ile olmaz. Bütün siyasi partiler, bu geminin batmadan yol almasını istiyorsa her birimiz bir deliği tıkamak zorundayız. Geminin batmaması için…

 

“İMAMOĞLU SİLİVRİ’DE OY FARKINI %10 ARTTIRACAK”

 

Biliyorsunuz İstanbul 39 ilçeden oluşuyor. CHP’de 39 milletvekilini ilçelerden sorumlu olarak görevlendirdi. Bunların çoğu da eski il başkanlarıdır. Bende Silivri’den sorumluyum. Bir Silivrili gibi burada yatıp kalkıyorum.  Burada seçimi büyük bir farkla kazanan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayımız Ekrem İmamoğlu’nun 23 Haziran’da da ilçede oy farkını %10 daha arttıracağını düşünüyorum. Dışarıda geçirdiğim birkaç günde ben bunu gözlemledim.

 

ZİYARETLER SÜRÜYOR

 

Silivri’ye geldiğim günden beri ziyaretlere başladık. Muhtarlar birliğinden tutun sivil toplum örgütleri, odalar, kooperatifler, iş adamları bunların hepsini ziyaret ederek dinliyoruz. Halkla ilgili buluşmalarımız oluyor. Halka soruyoruz sıkıntıları var mı yok mu diye…

 

“İMAMOĞLU VARSA, UMUT VAR DEMEKTİR”

 

18 günde Sayın; Ekrem İmamoğlu’nun yaptığı çok güzel hizmetler oldu. Biz aramızda diyoruz ki; acaba 1800 gün belediye başkanlığı yapsaydı neler olurdu?  Şu an ki indirim meselesi, halk taşımacılığında halkın kullandığı araçlarda indirim... Daha hayata geçiremediği birçok proje var. Yapılan birkaç hizmette aile bütçesine aylık olarak şimdiden bir rahatlama getirdi. Olaya bu boyutta baktığınız zaman, Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olması durumunda bir iddiası var. ‘İki gün İstanbul’daki bütün insanlar, birbirine gülümsese inanın İstanbul’un ekonomisi canlanır’ diyor. Gerçekten çok doğru, bizde eksik olan şey umut… O yüzden biz hep diyoruz ki, İmamoğlu varsa umut var demektir. İnsanlar birbirine güler yüzle, sevecen yaklaşabilirse bu insanları umutlandırır. Umutlanan insan cebindekiyle gidip alışveriş yapar. Ekonomiyi canlandırır. Üretip çalışır. Kazanmaya gayret eder. Çünkü, bir umudu vardır yarına dair. Eğer sizin yarına dair bir umudunuz yoksa, bir hedefiniz yoksa başarılı olma şansınız yoktur.

 

“UMUT OLUNCA HER ŞEY OLUR”

 

Bizim hepimizin yaşam hikayesi gerçekten romandır aslında… Benim annem ve babam 1960'da Karaburun'da tütün rençberliği yapıyordu.  Ben 6 aylıkken babam, ‘Bu çocuğun hayatı kurtulsun köyde kalmasın’ demiş. Kundaklayıp götürüyorlar İzmir’e… İkiçeşmelik’te kiralık bir eve yerleşmişiz. Koluma sepeti takıp çok çiçek sattım ben. Ama o çiçek satan çocuk 10-12 yaşlarındaydı. 19 yaşında atölyemi açtım. 23 yaşında da kendi dalımda vergi rekortmeni oldum. Demek ki olabiliyor. 

 

“4 YILDIR MECLİSTEYİM VE MAAŞ ALMIYORUM”

 

4 yıldız meclisteyim ve maaş almıyorum. 56 tane kız çocuğu okutuyorum. Yoksul aile çocuklarına burs veriyorum. Çünkü öyle söz vermiştim. Seçilirsem bu maaşı almayacağım diye o yüzden almıyorum. Her sene 10-12 çocuk mezun oluyor. Kimi doktor çıkıyor, kimisi avukat oluyor. Arayıp teşekkür ediyorlar. Birde kuralım var onlara tabi mezun olduktan sonra para kazanmaya başlayınca sizde en az bir çocuğa burs vereceksiniz diyorum. Yani zincir oluşturuyoruz.

 

“SİLİVRİ’DE GÜZEL KARŞILANIYORUZ”

 

Silivri’de gerçekten güzel karşılanıyoruz. Sadece CHP’li insanlar değil, diğer partililer de çok sempatik ve sıcak kanlılar. Silivri’nin herhalde öyle bir özelliği var. Misafire iyi davranıyor. Ama ben artık misafir olmaktan çıktım.

 

“SİLİVRİ’NİN PROBLEMLERİNİ İMAMOĞLU BİLİYOR”

 

İmamoğlu, daha önce Beylikdüzü'nde belediye başkanlığı yaptığı için çok başarılı işlere imza atmış İstanbul’u iyi tanıyor. Beylikdüzü’nün Silivri’ye yakın olması da bir avantajdır. Silivri’nin problemlerini de iyi bildiğini düşünüyorum ben.  Bu anlamda gerçekten halk yararına yapılması gereken ucuz taşımayı hangi araçlarla yapılması gerekiyorsa onun yerine getirileceğine inanıyorum.

 

“BİZ METRO’MUZU KENDİMİZ YAPTIK”

 

İzmir'de biz metroyu kendi imkanlarımızla yaptık. Yani Ankara'dan devlet desteği almadan yapıldı. Ama İstanbul metrosu devlet desteğini alarak yapıldı. Buna rağmen İstanbul ve İzmir'deki metronun 1 kilometrelik maliyetine bakıldığında, İzmir’in maliyeti daha düşüktür. Buradaki anlayışa bakmak lazım. Eğer işinizi sıkı takip ederseniz, doğru müteahhitti bulursanız, para kaçırmazsanız bunlar olur. O kaçırdığınız para halktan topladığınız vergidir. Buna dikkat etmek lazım. Bu para benim param değil, bu para halkın parasıdır. Her kuruşu çok ciddi israfta bulunmadan kullanmalısınız.

 

“YARDIMLAR BELLİ BİR KESİME YAPILMAZ”

 

Örneğin; İmamoğlu 18 günde yaptığı bir başka faaliyeti de belediyede, binlerce kiralık araç çıktı. Bu kadar kiralık araca gerek yok ki müdür veya müdür muavinine… İmamoğlu, onları ne yaptı? ‘İade edeceğim’ dedi. Bakıyorsunuz belediyenin bünyesinde olmayan birçok vakfa yardım yapılmış… Elbette ki vakıflara yardım yapılabilir. Sosyal belediyecilikte vardır bu zaten. Sonuçta toplumdan alınan vergilerle bir yardımlaşma parçasıdır bu… Ama bunu tek taraflı hep belli kesimlere, yaparsanız doğru olmaz. Orada adaletli davranmak zorundasınız. Gerçekten yoksul insanı bulmak zorundasın. ‘Ben yardımı, benim gibi düşünen siyasi görüşü benim gibi olana yaparım. Öteki sürünsün, yoksullaşsın, ölsün açlıktan’ deme lüksü olmamalıdır. İmamoğlu’nun adalet terazisinin çok iyi olduğunu düşünüyorum. Bunu Beylikdüzü'nde de kanıtlamış birisi zaten.

 

“ÇARESİZLİKTEN SEÇİMİ İPTAL ETTİLER”

 

Seçimin iptaline gelirsek. Sandıkların başındaki kadrolar aynıydı. Her siyasi partinin temsilcileri o sandıkların başında duruyor. Çalmak mümkün mü? Kaldı ki çalındığını söylediler. Geçen gün Binali Yıldırım, bir röportajında dedi ki, ‘Mecburdum öyle söylemeye, aslında çalınmadı’ dedi. Çalındıysa madem neden YSK’nın 250 sayfalık iptal kararında çalındığına dair bir tek ibare bile yok? Çünkü çalınan bir şey yok. Çünkü çalınması mümkün değil zaten. Bunu onlarda farkına vardılar. Ama çaresizlikten iptal etmek zorunda kaldılar.    

 

“İSTANBUL BİR SİYASİ PARTİNİN ÖRGÜTLENMESİNİ BESLEYEN ATARDAMARDIR”

 

Çünkü buradaki asıl amaç, İstanbul onlar için önemli… İstanbul'un Büyükşehir Belediyesi'nin bütçesi o kadar devasa bir bütçe ki, bir siyasi partinin Türkiye'deki örgütlenmesinin beslendiği atardamardır. Onun için bu bütçeye ihtiyacı var o siyasi partinin. Bu yüzden seçimin sonucunu bir türlü kabul edemiyorlar. Neden Ankara, Antalya, İzmir veya Mersin’de seçim iptal edilmedi? Neden İstanbul? Bunu düşünmek lazım. İşte İstanbul’da yaşayan insanlarda bunun farkındalar.

 

“BİR ÜLKEDE ÜRETİM OLMAZSA KALKINMA OLMAZ”

 

Bir ülkede üretim olmazsa kalkınma olmaz. İşsizliğin bitirilmesinin tek çözümü üretimi arttırmaktır. Ama bizim son dönemlerde ne yazık ki üretenler dolaylı vergi yöntemi ile cezalandırılıyorlar. İhracat yapan sanayicimiz cezalandırılıyor. Eğer bugünler de ilk defa yoksulun dışında iş adamları da sesini yükseltebiliyorsa bunun bir nedeni vardır.

 

“DIŞ ÜLKELERE POSTA KOYULURSA ÜLKEMİZ ÜRETTİKLERİNİ SATAMAZ”

 

Nedeni şu bana göre; o iş adamları yıllardır bu ülkeye vergi kazandırıyorlar. Hatta ödedikleri vergi karşılığında madalya alıyorlar. İhracat yapıp döviz kazandırıyorlar. Ama yanında 3000 kişi çalıştıran adam son 4-5 yılda çalışan sayısını 1000-1500 kişiye düşürdü. Çünkü ürettiklerini satamıyorlar. Bu birazda dış politikamızla ilgili bir durum. İktidarın uyguladığı dış politikada ‘Ey Amerika, Ey Rusya, Ey Almanya’ diyerek posta koyulursa o insanlar firene basarak sizin ülkenizden almak istedikleri ürünleri almazlar. Eğer siz ülkenizde ürettiğiniz ürünleri onlara satamazsınız, üretimimiz yavaşlar. Üretim yavaşlarsa da işçi çıkarmak zorunda kalırsınız. Bu zincir birbirine böyle bağlıdır.

 

“ÜLKE MENFAATLERİNİ DÜŞÜNEREK KONUŞMAK LAZIM”

 

Dolayısıyla, 2002 yılında Türkiye'nin bütün komşularıyla sıfır sorunken şu anda sırf sorun haline geldi. Neden? Demek ki; izlenen dış politika yanlış…  Hangi iktidar gelirse gelsin bazı unsurlar vardır devlet politikalarında değişmez! Örneğin; bu vatanın birliği, beraberliği, bir karış toprak vermeyiz anlayışı… Hangi siyasi parti olursa olsun. Bu konuda hem fikirdir. Bu politika değişmez. Bu ülkede yaşayanların can güvenliği, bütün siyasi partiler için aynıdır. Dolayısıyla ülke menfaatlerini düşünerek konuşmak lazım. Komşularla ilişkileri sıcak tutmak lazım. Ben hatırlıyorum 15-20 yıl önce ben Ticaret Odası Meclis Üyesiydim heyetler halinde uçaklara binerdik. Ne Afrika kalmıştı mal satmaya gitmediğimiz, ne de Avrupası… Neden gidiyorduk oralara? Buradaki ürünlerimizi satabilmek için. İhracatla döviz kazandıracağız. Üretim daha çok olacak, üretim çoğalınca yeni iş kolları açılacak ve istihdam yaratacağız. Böylelikle İşsizlere iş ve aş vermiş olacağız. Yani bunun için çabalamak gerekiyor.

 

“SAMANI BİLE İTHAL ALIYORUZ”

 

Bizim bu son dönemde ne yazık ki dış politikada yaptığımız yanlışlar bizim ithalatımızı arttırdı. Samanı bile ithal eder hale geldik. Hayvancılığı bitirdik. Birçok konuda çiftçimizi mağdur ettik. Köylü ve çiftçi neden önemli? Köylü ve çiftçinin cebine para girerse hareket başlar. Eğer köylü para kazanırsa kızını evlendirecektir. Kızını verinde gidip gelinlik alacaktır. Bu sayede çarşıya gidecektir, çarşıdaki esnafın yüzü gülecektir. Çarşıdaki esnafın yüzü görülünce de fabrikaya dönecektir. Fabrikadan, tekstil olacaktır. Yani bu zincirin halkası ekonomiyi bu şekilde döndürür.

 

“TÜRKİYE’NİN REFORMA İHTİYACI VAR”

 

Ama siz üreteni, çiftçiyi cezalandırır da ona destek olmazsanız, sanayiciye destek olmazsanız, işsizliğe çözüm vermezsiniz, sırf tüketen bir toplum olursanız, o zaman devamlı borçlarınız katlanarak büyür. Bu şuna benziyor; asgari ücretle geçinmek zorunda olan bir işçi borçlarını ödeyemediği için devamlı kredi kartına yükleniyor. Yani henüz hak etmediği ay sonunda alacağı maaşı, kredi kartıyla bugünden yiyor. Ondan sonra tersten döndüğü için devamlı borçlu kalıyor. Elindeki kartı ödüyor. Bu sefer diğer kartını devrediyor. Borç kartopu gibi büyüyor ve ödeyemez hale geliyor. Bugün, adliyeye gidildiğinde birçok dava kredi kartı borçlarından gelen icralarla ilgilidir. Trafik cezalarından gelen icralardır.  Yani devletin vergilerinden kaynaklı, icralar… Böyle olunca da devlet zarara uğruyor tabiki… Yani buna köklü bir çözüm getirmek gerekiyor. Biz bunu reformlarla aşabiliriz. Ciddi reform ihtiyacı var Türkiye’nin bana göre…

 

“İMAMOĞLU’NU KURTARICI BİR ASLAN OLARAK GÖRÜYORUM”

 

Biz Silivri’de demokrasinin örneğini en güzel şekilde yaşatacağız. Kavgasız, gürültüsüz barış ve kardeşlik içerisinde bir seçim yapacağız. Herkes gidecek gönlündeki yatan aslana orada oylayıp, oyunu atacak. Ben şu anda Silivri'de de İstanbul'da da İmamoğlu’nun, İstanbulluların gönlünde yatan bir aslan olarak görüyorum. Gerçekten kurtarıcı ve aslan olarak görüyorum kendisini…

 

“İBB’DE SAVURGANLIK BİTECEK”

 

Az önce ifade ettiğim gibi Binali’ye oy veren AK Partili ve MHP’li kesim bile İmamoğlu'na oy verecektir. Neden? Çünkü; İmamoğlu gerçekten inandırdı. Davranışıyla ve rakipleri ile ilgili konuşmalarında gerçekten dürüst ve adaleti davranacağını gösterdi. İstanbul'u da yapacakları konusunda kendisini hemen sınava tabii tuttu.18 günde çok şey yaptı. 1800 gün kalsaydı zaten bizim artık İmamoğlu’nu anlatmak için bir şey söylememize gerek yoktu. İstanbul'da olayı fark edecekti. O devasa borçlar kapanacaktı. Büyükşehir Belediyesi'ndeki savurganlık bitecekti. İnsanların vergilerinden toplanan o yatırımlar da doğru kullanılınca, insanların yaşamı da kolaylaşacaktı.

 

“KABUL ETMEK ZORUNDA KALACAKLAR”

 

Bu kenti 25 yıldır yönetenlerin yaptıkları ortada… Bence bu kez insanlar değişik istiyorlar. Sayın Cumhurbaşkanımızın geçen gün bir ifade kullandı; ‘İstanbul'u CHP'nin elinden kurtaracağız’ dedi. Gerçekten bu sözüne çok güldüm. İstanbul'da CHP ne zaman iktidar oldu? 25 yıldır siz iktidardasınız. Neyi kastetti anlamadım gerçekten ilginç bir durum. Vatandaş kimi başa getireceğini bence çok iyi biliyor. Eğer hesaplayamadığımız bir takım yanlışlar veya müdahaleler olmazsa Ekrem Bey bu sefer seçimi daha önceki seçimden daha fazla farkla kazanacaktır. Tekrar saydıramayacaklar da artık. Kabul etmek zorunda kalacaklar.

 

“3’NCÜ DEFA SEÇİME GİDİLEMEZ”

 

3’ncü defa seçime gitmek gibi bir şey olamaz. Bu seçimlerin maliyeti var. Hatta Ekonomiye de zararı var. O zaman atasın geçsin neden uğraştırıyor vatandaşı bu kadar. İşini gücünü bırakıp sandığa gidiyor. ‘Demokrasi bitti’ desin daha iyi olur. Zaten Avrupa’da şu anda Türkiye’deki gibi İstanbul seçimleri için, ‘Türkiye’de demokrasi yok’ denmeye başladı. İçimizi acıtanda bu aslında… Yani bir ülkede demokrasi var ise bu seçim neden iptal edildi? Gerekçeler yetersiz. İkinci bir kazanıldığında bunu yaptığınızda artık bırakın siz dışarıya mal satmayı veya ihracat yapmayı selam verecek adam bulamazsınız dünyada…Derler ki; ‘Türkiye artık Ortadoğu'nun diktatörlükle idare edilen bir ülkesi haline gelmiş’ lafı hemen yapıştırırlar. Bu da bizim bu çağdaş ülkeden, Mustafa Kemal Atatürk devrimlerinden tamamen uzaklaşmamız farklı bir noktaya gitmemiz demektir.

 

“100 YIL ÖNCE YAŞANANLARI TEKRAR GERİ SARAMAZLAR”

 

Karanlık bir çağa gitmemiz demektir. O zaman biz bu Kurtuluş Savaşı'nı neden yaptık? Çanakkale'de yatan şehitlerimizin kemikleri sızlar. O insanlar o savaşı emperyalizme karşı 7 ülkeye karşı neden yaptı? Neden binlerce atalarımız şehit oldu. Benim büyük dedem şehit düştü mesela Çanakkale’de… O zaman tüm dünya çökmüştü üzerimize… Şimdi siz o gün bize yapılmak isteneni aradan geçen 100 yıldan sonra tekrar geriye sarıp, çağdaşlıktan ve laiklikten uzak bir sisteme gidemeyiz. Bu insanların içindeki vatan, bayrak, Atatürk ve Cumhuriyet sevgisini söküp atamazsınız. O aşkla bağlıdır insanlar. Sizin kafanızda bir takım yöntemler ve değişik hesaplar olabilir. İşte Cumhuriyeti değiştireceğim, hilafeti getireceğim. 2023'te bitecek. Bu hesaplar içinde olabiliriz ama Türk halkı buna müsaade etmez. Bu iş olmaz.

 

“SİLİVRİLİLER KİMİ SEÇECEKLERİNİ BİLİYORLAR”

 

Türkiye’de deniz kenarında oturanlar neden CHP’ye oy veriyor diye şöyle bir araştırdım. Denizdeki yurttan olsa gerek, zekiler. Dolayısıyla Silivri insanı da bu yurttan dolayı zekidir. Özgürlüklerine düşkün, Atatürk’e bağlı çağdaş ve laik insanlar. Kimi seçeceklerini bence iyi biliyorlar. Benim buradaki amacım onları yönlendirmek değil… Eşit, adaletli, demokrasinin gereği bir seçim olmasını sağlamak. Yani gözlemci olarak görevliyim. Herhangi bir şekilde sandığa müdahale olursa, seçmenin üzerine bir takım baskılar kurulursa diye ben bunları tespit etmek için buradayım."

 

Haber : Batuhan GÜÇLÜ