Volkan Yılmaz'ın Yardım İkilemi: İttifakta Duruş ve Sadakat Tartışması

Hazal Başaran
ABONE OL

**
Özgür Özel'in dün (3 Haziran 2025) partisinin grup toplantısında yaptığı, siyaset gündemine bomba gibi düşen "45'er milyonluk Cumhurbaşkanlığı bağışları" iddiası, tartışmaları yeni bir boyuta taşıdı. Özel, bu bağışlardan CHP'li belediyelerin mahrum bırakılmasının yanı sıra, Cumhur İttifakı'nın ortağı olmasına rağmen Silivri'nin MHP'li eski Belediye Başkanı Volkan Yılmaz'ın da "iktidar olup da alamayan"lar kervanına katıldığını öne sürdü.

Ancak Özel'in asıl sivri ucu, Yılmaz'a yönelik sert eleştirileriydi: "MHP'li olduğunu gizliyordu. Göçmenlerden oy alacak diye 'Ben de Atatürkçüyüm' diyordu. Üç hilal rozet takmıyordu. Devlet Bey'in resmini saklıyordu." Bu sözler, benim de dikkatimi çektiği gibi, Volkan Yılmaz'ın bugüne dek "yardım aldım/almadım" ikileminde sergilediği ikircikli duruşun altında yatan, siyasi kimlik ve aidiyet çatışmasını yeniden gündeme getirdi.

Volkan Yılmaz, onca açıklama yapıyor ama hâlâ “yardım aldım” ya da “yardım almadım” demiyor. Sadece lafı dolandırıyor. Cümlesi şu: “Yardım yapılmışsa yapan da bilir, yapılan da.” Bu, siyasi bir kaçış cümlesidir. Ne doğrudan inkâr ediyor, ne açıkça doğruluyor. Topu dolaylı biçimde iktidar cephesine atıyor. 

Ama bu sorumluluktan kaçamaz. Çünkü kendisi Cumhur İttifakı'nın adayıydı. Yani sadece MHP’nin değil, iktidarın da desteğini taşıdığını söyleyen bir isimdi. Öyleyse neden şimdi bu kadar kritik bir konuda topu “yapanlara” yani iktidara atıyor? Eğer dışlandıysa neden o gün sustu? Eğer destek aldıysa neden şimdi bunu açıkça ifade etmiyor?

Bu yaklaşım, “sadık ortak” rolüyle “eleştiriden kaçınan siyasetçi” kimliğini birleştirmeye çalışan ama aslında ikisini de tam temsil edemeyen bir pozisyona sürüklüyor onu. Yani hem ittifaka yaranmaya çalışıyor hem kendi tabanına "bakın ben de mağdurum" mesajı vermeye uğraşıyor. Benim gördüğüm kadarıyla, bu tam anlamıyla bir ikircikli duruş.

Bu tavır, sadece Volkan Yılmaz'a değil, bence ittifak siyasetinin geneline dair de önemli bir şey söylüyor: Aidiyet yüksek sesle dillendiriliyor, ama hesap sorulması gereken yerde sesler kısılıyor. O yüzden mesele sadece MHP kimliği değil, Cumhur İttifakı içinde bir figür olarak Volkan Yılmaz'ın, güç karşısındaki sınavı. Ve bu sınavda, şu ana kadar sergilediği tavır, bana göre pek de başarılı değil.

Sandık bana bir kez daha şunu gösterdi: Seçmen, iktidarın imkanlarından faydalanıp sorumluluktan kaçan siyasetçiye artık inanmıyor. Volkan Yılmaz'ın seçimdeki kaybını sadece bir belediye başkanlığı yenilgisi olarak görmüyorum. Bu, aidiyetin, duruşun ve samimiyetin sınandığı bir siyaset testiydi. Ve bana göre, Yılmaz bu testi geçemedi. Bu mağlubiyet, siyasetin artık sadece güç ve imkanlarla değil, samimiyet ve hesap verebilirlikle şekillendiğini açıkça gösterdi.