Türkiye'nin provokasyon tarihi

Vehbi Kara
ABONE OL

**
Türkiye Cumhuriyeti tarihi kesintisiz bir şekilde provokasyon ve kışkırtmalar ile doludur. En son örneğini son bir haftada TBMM’de, Samsun’da ve Edirne Uzunköprü’de gördük. Her ne kadar bu eylemleri azmettiren ve kullanılan kişilerin amaçları farklı görünse de sonuçta ülkemizin birliğini ve dirliğini bozmak için organize edilen bir ortak akıl tarafından planlandığında şüphe yoktur.

Ticanilerin heykel kırmasına benzeyen bu kışkırtmalar sonucunda genellikle suçlular değil dindar insanlar töhmet altında bırakılmış hatta halkımıza acımasızca cezalar verilerek hürriyet ve özgürlükler boğulmuştur. Genel bir değerlendirme yapmadan önce son bir haftada meydana gelen kışkırtmalara bir göz atalım.

Samsun’da çocukların müsameresine benzeyen bir kışkırtma yapılmış alkol aldıkları belirlenen ve birçok suçtan sabıkalı oldukları anlaşılan iki kişi güya İlkadım ilçesinde bulunan heykeli yıkmaya çalışmış. Para karşılığında her türlü suçu işlemeye meyilli bu kişilerin provokasyon eylemi için bir araya geldiğinden şüphe duyulmuyor.

Aynı günlerde meydana gelen ikinci eylem ise bu sefer Edirne’de meydana gelmiş Uzunköprü ilçesindeki “Adalet heykeli” akli dengesi yerinde olmayan 16 yaşındaki bir genç tarafından yakıldığı iddia edilmiştir.

En büyük kışkırtma ise bizzat Meclis’te HDP Milletvekili Oya Ersoy tarafından yapılmıştır. Atamız Osmanlı devletini bir kenara bırakın bizzat İslam dinine hakaret edilmiştir. 1500 Yıl önce gönderilen İslam dinine “gerici” ve daha nice olumsuz sıfatlar yakıştırılarak 2 milyar Müslüman’a karşı çok incitici sözler ve aşağılayıcı ifadeler sarf edilmiştir.

Biz bu filmi çok seyretmiştik. Nitekim çok geçmeden heykeller etrafında halkalar kurularak gösteriler düzenlenmiş Müslümanlara hakarete varan sözler sarf edilmeye başlanmıştır. Para ile satın alınmış veya akıl sağlığı yerinde olmayan kişilerin işlediği suçlar bütün bir Müslüman toplumuna mal edilerek neredeyse bir yüzyıl boyunca aynı senaryo tekrar tekrar devreye sokulmuştur. Eh! O halde bu senaryo sahiplerini ve ulaşmak istedikleri amaçları deşifre etmeye çalışalım.

Türkiye’de ilk kışkırtma eylemi “şapka devrimi” ile yapılmıştır. 1925 yılının kasım ayında Cumhuriyet Halk Fırkası, herkesin şapka giymeye mecbur tutulduğu bir yasayı çıkarılmıştır. Bu kış günü nereden bulup ta başımıza giyeceğiz diye bazı illerimizde itirazlar yükselmiş fakat kışkırtıcı roller üstlenen bazı kişiler tarafından halk tahrik edilmiştir.

Zaten planlar kurulmuş ve “şapka giymeyeceğiz” diyen önemli şahsiyetler bir bir toplanmış ve İstiklal Mahkemelerinde yargılanarak çok ağır cezalara çarptırılmışlardır. Öyle ki; Erzurum’da sırf çıkarılan kanunlardan taviz verilmeyeceğinin göstergesi olarak şal satan bir kadıncağız asılarak idam edilmiştir. Sadece Erzurum’da değil kışın şiddetli geçtiği Anadolu’nun birçok şehrinde idam mahkemeleri kurulmuş yüzlerce insan asılmış binlerce insan hüküm giyerek hapse atılmıştır.

1930 yılında ise ülkemizde yapılan ilk çok partili yerel seçimde başarılı olan Serbest Fırka cezalandırılmak istenmiş Menemen ilçesi bu nedenle hedef seçilmiştir. 23 Aralık Salı günü altı uyuşturucu müptelası şahıs Manisa’dan gelerek bir camideki yeşil sancağı almış ve “şapka giyen kafirdir” diyerek bağırıp çağırmaya başlamışlardır. Olaya müdahale eden Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay ve iki bekçi; bu kişilerce şehit edilmişti. Sonuçta kısa zaman içinde olaylar bastırılmış fakat günahsız Menemen halkı da cezalandırılmıştır. Menemen dışından da çoğu hoca ve din alimi 37 kişi idam edilmiş 41 kişi ise ağır cezalara çarptırılmıştı.

Mehmet Kemal Pilavoğlu isimli bir kişi de “Ticani tarikatı” diye İslam ile pek alakası olmayan bir tarikat kurmuş bazı heykelleri kırmıştı. Bunu fırsata çeviren bürokratlar 1952 yılında 5816 sayılı kanunu çıkararak CHP Genel Başkanını eleştirmeyi dahi suç saymaya başlamışlardı.

Kısaca söylemek gerekirse Türkiye’nin provokasyon tarihi emsalsizdir. Fakat bunların içinde en ilginci ise 2 Temmuz 1993 yılında meydana gelen “Sivas Olaylarıdır”. Bu olayın birinci derecede sorumlusu olarak Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun sayılması gereklidir. Çünkü Madımak Otelinde çıkan yangını söndürmesi gereken İtfaiye teşkilatı kendisinin emrindeydi. Fakat olayları kışkırttığı iddialarına rağmen hiçbir ceza almamıştır.

Elbette 28 Şubat 1997 askeri darbesini yöneten generallerin ceza almasını içine sindiremediğini ifade etmekten çekinmeyen Karamollaoğlu hakkındaki bu iddialar; kışkırtma konusunda ülkemizin içine düştüğü durumu çok açık bir şekilde göstermektedir.

Kıssadan hisse bu olmak gerektir ki; Türkiye’de halkın özgürlük taleplerini boğmak isteyenlerin en çok başvurduğu yöntem provokasyon ve kışkırtmadır. Bu sayede halkın seçtiği yöneticiler alaşağı edilmiş ve askeri darbeler körüklenmiştir. Eğer bu çirkin senaryoların tekrar sahnelenmesini istemiyor isek gerçek suçluların yanında azmettiricileri de teşhis edip yargının karşısına çıkarmak gerekiyor. Bu nedenle Milletvekili Ersoy ve Karamollaoğlu gibi siyasetçileri ciddi bir şekilde sorgulamak gereklidir, vesselam…